Eddie Gein, dindar ama baskıcı annesi Augusta tarafından yıllarca kontrol altında tutularak büyütülür. Kadınlara, günah ve yozlaşmanın simgesi olarak bakan annesi, oğlunu dünyadan soyutlar; ona sadece kutsal metinleri ve kendi ahlaki çarpıklıklarını öğretir. Babasının ölümünden sonra tamamen yalnız kalan Ed, annesine duyduğu saplantılı bağlılığı zamanla psikoz ve deliliğe dönüştürür.
Annesinin ölümünün ardından Ed’in zihinsel çöküşü hızlanır. Boş kalan çiftlik evinde annesinin varlığını hissetmeye devam eder; onu geri getirmek için akıl almaz yöntemlere başvurur. Bu dönemde, geceleri mezarlıklara gidip kadın cesetlerini çıkararak bedenlerinden ev eşyaları, giysiler ve maskeler yapmaya başlar. Zamanla bu mezar soygunları yerini cinayetlere bırakır.
Ed Gein’in sapkın suçları, 1957’de kasaba halkından Bernice Worden’ın ortadan kaybolmasıyla gün yüzüne çıkar. Polislerin çiftlikte yaptıkları arama sonucunda, tüyler ürpertici gerçek ortaya çıkar: İnsan derilerinden yapılmış abajurlar, kafataslarından kaseler, kadın vücudu parçalarından dikilmiş elbiseler… Ed Gein’in evi, tam anlamıyla yaşayan bir kabus müzesi haline gelmiştir.