1852, İsveç'in Tanrı'nın unuttuğu bir köşesi olan Kengis... Aydınlanmacı bir papaz, adalete olan sarsılmaz inancıyla bu izole köye gelir. Vaazları yoksul halk için bir umut kıvılcımı yakarken, köyün yozlaşmış yöneticilerinin de nefretini kazanır. Ancak köyü asıl sarsan, vahşi bir ayıya atfedilen esrarengiz kayıplar ve korkunç ölümlerdir.
Papaz, doğayı okumakta usta olan Sami kökenli üvey oğlu Jussi ile birlikte, söylentilerin ardındaki gerçeği aramaya karar verir. İkili, yaptıkları arama sırasında korkunç bir gerçeği ortaya çıkarır: Bu ölümler bir hayvanın değil, acımasız bir katilin eseridir.
Bu keşif, onları köyün dindar yüzeyinin altına gömülmüş bir sırlar labirentine çeker. Yasak aşklar, yozlaşmış güç sahipleri ve geçmişin kanlı günahları bir bir gün yüzüne çıkmaya başlar. Papaz'ın adalet arayışı, artık sadece bir katili değil, sırlarının ortaya çıkmasından korkan tüm köyü karşısına aldığı tehlikeli bir savaşa dönüşür.
Köy halkı korkuyla birbirine düşerken, adalet ile linç arasındaki çizgi silikleşir. Herkesin kendi adaletini sağlamaya çalıştığı bu kaos ortamında, gerçek adalet sağlanabilecek midir, yoksa intikam arayışı herkesi bir yıkıma mı sürükleyecektir?