Profesyonel ve prensipli bir hırsız olan Parker (Mark Wahlberg), her detayı titizlikle planlanmış bir soygunu ekibiyle birlikte başarıyla gerçekleştirir. Ancak zaferin tadını çıkaramadan, ekibin gizemli ve tehlikeli kadın üyesi Zen (Rosa Salazar) tarafından büyük bir ihanete uğrar. Zen, tüm ekibi ortadan kaldırıp soygunun bütün gelirini alarak kaçarken, Parker'ı da ölüme terk eder.
Ağır yaralı bir şekilde hayatta kalmayı başaran Parker'ın tek bir amacı vardır, kendisine yapılanların intikamını almak ve parasını geri almak. Ancak Zen'i bulduğunda, kendini beklenmedik bir teklifin içinde bulur. Zen, parayı daha büyük bir amaç için çaldığını iddia eder. Hedefi, halkına zulmeden acımasız bir Güney Amerika diktatörünü devirmek ve aynı zamanda dünyanın en zengin iş insanı ile New York'un en korkulan mafya babası Lozini'yi (Tony Shalhoub) de hedef alan, kariyerinin en büyük ve en cüretkar soygununu gerçekleştirmektir.
Parker, bir yandan ona ihanet eden kadına güvenmek zorunda kalmanın yarattığı ikilemle boğuşurken, diğer yandan bu karmaşık ve tehlikeli teklifi kabul eder. Bu devasa soygunu gerçekleştirebilmek için eski dostu, düzenbaz ve başarısız bir tiyatro işletmecisi olan Grofield (LaKeith Stanfield) başta olmak üzere, her biri kendi alanında uzman olan yeni bir ekip kurar. Evli bir sanat hırsızı çifti olan Ed (Keegan-Michael Key) ve Brenda (Claire Lovering) ile gözü kara kaçış şoförü Stan (Chai Hansen) de bu tehlikeli oyuna dahil olur.
Ekip, New York'un pırıltılı ama bir o kadar da tehlikeli sokaklarında, uluslararası bir komplonun ortasında kalır. Birleşmiş Milletler'e ödünç verilen paha biçilmez mücevher ve eserleri çalmak için zamanla yarışırken, hem diktatörün adamları hem de Parker'ın New York'ta iş yapmasını yasaklayan mafya lideri Lozini'nin hedefi haline gelirler. Sürekli ihanetlerin, beklenmedik ittifakların ve zeka dolu planların havada uçuştuğu bu amansız takipte, Parker ve ekibi hayatta kalmak ve imkansızı başarmak için her zamankinden daha kirli oynamak zorunda kalacaktır.